TÜRKİYE’NİN YAVRUSU KIBRIS

Cem TAHTAKIRAN (23.05.2018) tarihinde yazdı

 

Türklerin Kıbrıs ile ilgili macerası 1571’de fethi ile başlar. Fetihten sonra Kıbrıs başlı başına bir eyalet olarak muamele görmüştür hatta Tarsus ve Antakya’nın kıyı kazaları da Kıbrıs eyaletine bağlı yönetilmişlerdir. Kıbrıs merkeze uzaklığından değil ama geç fetholunduğu için saliyaneli eyalettir. İlk nüfus sayımında 120.000 erkek sayılmıştır bunların büyük bir kısmı Rum’dur ama ilk kez 1770 senesinde Adadaki Türk nüfusu en büyük kısım olmuştur ondan sonraki nüfus kayıtlarında ise nüfus oranı başa baş gitmiştir.

Milliyetçiliğin baş gösterdiği 1800’lerde bu ada çok büyük yıkımlara sahne olmuştur 1821 isyanlarında 26 köyün tamamen yok edildiği saptanmıştır. Ada batının etkisine kapıldıkça Türk nüfusu azalmıştır öyle ki İngilizler adayı ilhak ettiği 1879 senesinde Türkler yüzde 24 civarına inmiştir. Bu durumdan faydalanan Yunanlar güçlendikçe güçlenmiştir. 1928 senesindeki Kıbrıs’ın İngiltere’nin direk kolonisi olmasının yolunu açan protestoları 1931 senesinde askeri müdahale derecesine erişmiştir o senelerde Kıbrıs Türkleri bu protestolarda zarar görmüştür ama hiçbir devlet adamı onların derdini dinlememiştir(1930 balkan antantı uğruna Kıbrıs o dönem göz ardı edilmiştir)

Kıbrıs 2. Dünya savaşından sonra Makarios adlı güçlü bir din adamının propaganda hareketleri yüzünden çok zedelenmiştir ve Türkler bir dayanak bulamadığı için itildikçe itilmiştir (1950’de CHP gitmesine rağmen DP kurmayları bile böyle bir sorun olduğunu reddediyordu) Türkiye’nin politikası 1954’e kadar Kıbrıs’ı uluslararası ittifaklar uğruna feda etmek oldu ama bu ittifaklardan en çok önem taşıyan ve ABD’nin en çok ilgilendiği Balkan Paktı başarısız oldu.

  Türkiye 1954’teki Yunanların Kıbrıs önergesinden Londra Konferansına kadar Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki duruşu hep ilgisizdi. Londra Konferansı Yunanların Kıbrıs haklarını yeniden vurgulamaları sonucunda toplanmıştı Türk tarafı ise hala taraflılık istemediği için Kıbrıs’ın bağımsız olması gerektiğini savunuyorlardı. Konferans taraflar için sonuç vermeyince Türkiye’de 6-7 Eylül olayları yaşandı. Bu olayların üstüne Kıbrıs’taki Yunan polislerinin Türk köylerini basıp Türkleri katletmesi üstüne bunu engelleyen Türk Kıbrıs polisini katletmesi gerilimi iyice tırmandırdı.

İngiltere bu konudaki nüfusunu korumak için Radcliffe Anayasa taslağını hazırladı. Bu taslak Kıbrıs’ın yönetimini Türk ve Yunan diye bölüyor ama tek cumhuriyet üstünden yönetiliyordu. İsmet İnönü o dönem örnek bir muhalefet örneği gösterip bu konu sorulduğunda tartışmaya girmek istemediğini çünkü iktidar ile aynı düşüncede olduklarını ve bu konuda onlara daha fazla yük yüklemek istemediğini söylemiştir.  Macmillan ise yeni bir anayasa ile gelmiş, Türk ve Rum eyaletleri diye ülkeyi bölmüş ve geçen anayasada olduğu gibi yine idari esas gücü İngilizlere vermiştir.

Zürih konferansından sonra 2. Londra konferansında verilen karara göre Kıbrıs cumhuriyet olacak ve Türkiye ile Yunanistan bu ülkeyle üçlü bir askeri ittifak kuracaklardı. Ordu ve yönetim kadroları yüzde 40 Türk’ten oluşacaktı yani Türk cemaatine özerk bir etnik grup gibi davranılıyordu. Lakin bu barış dönemi uzun sürmedi 1962’de Lefkoşa’da 2 saatli bomba Türk camileri önünde infilak etti.

1963-4 seneleri daha zorlu geçti; hem devam eden Türk avı, hem de Makarios’un anlaşmanın bazı maddelerine uymaması İngiltere’nin ve ABD’nin müdahalesine yol açtı. Kıbrıs’ta İngiltere önderliğinde bir kolluk kuvveti kuruldu.

1974’e kadar siyasi ortam sakin ilerledi ama 1973’te Çandarlı gemisinin Rum sularında petrol araması ve takip eden senede Makarios‘un suikaste uğrayıp başa Yunan yanlısı aşırı sağcı Nikos Sampson’un başa geçirilmesi ile Türkiye artık yeter dedi ve Ayşe tatile çıktı. Ayşe’nin tatili sayesinde adanın yüzde 38’i kazanıldı ve barış görüşmelerini artık ciddiye almayan taraf Rumlar değil Türkler oldu.

 

Sitemizdeki tüm yazı ve makalelerin telif hakları tarafımıza ait olup, kaynak ve site adresimiz belirtilerek kullanılabilir.

Bu yazıyı paylaş